6 Şubat'ın yıldönümünde, Altın Saatler ekibiyle afetlerde bilgi kirliliğiyle mücadeleyi, dayanışmanın önemini ve 25 yıl önce kurulan Açık Radyo Deprem İletişim Merkezi’ni konuşuyoruz.
Ö. M: Evet, Açık Gazete burası ve konuğumuz var: Altın Saatler ekibi. Efsanevi diyeceğim artık. Altın Saatler ekibinin büyük bir bölümüyle beraberiz. 6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde hem Türkiye'de hem de aslında Suriye'yi de kapsayan çok büyük bir felaketti. Onun neler getirip getirmediğini, Açık Radyo'da artık geleneksel hale gelmiş bulunan böyle yıl dönümlerinde yaptığımız türden bir konuşma gerçekleştirmek istiyoruz. Hoş geldiniz.
Gürhan, istersen bu ekibin en başlangıcın, en eskisi olduğuna göre kıdemlisi bir tanıtımını da yapar mısın?
G. E: Tabii ki çok teşekkürler tekrar Ömer ve Özdeş. Şu anda biz bugün yani çarşamba günü kaydımızı yapıyoruz. Ama bu kaydı yapmadan önce programımızı yaptık ve 1453. program oldu bu. Yani 25. yıla girdik. Bu süre içinde yapmış olduğumuz programlar, çarşamba günleri bize ayrılan saatin dışında özellikle deprem ve acil durum gerektiren günlerde ve dönemlerde. Açık Radyo programcılarının kendi saatlerini de bize vermeleriyle birlikte özel programlarda gerçekleştirdik. Bir küçük örnek, 6 Şubat depremleri sonrasında 2023 yılında tam 63-65 tane özel program yaptık. Her hafta yaptığımız programlar dışında, 52 hafta dışında 65 tane de özel program yaptık. Açık Radyo programcılarına minnet borçluyuz. Çünkü onlar zamanlarını bize ayırdılar. Olaya baktığımız zaman aslında Açık Radyo 1995 yılında kuruldu ve 95 yılında kurulmasından bugüne kadar geçen süre içinde her zaman dünyadaki ve Türkiye'deki afetlere karşı son derece duyarlı hareket etti. Bunu çeşitli programlarda, başta Açık Gazete programı olmak üzere gerçekleştirdi. Ama 17 Ağustos 99'da hemen 18'sinde başlayan bir Açık Radyo Deprem İletişim Merkezi'nin kuruluşu var ki... O döneme birçok arkadaşımız hatırlayacaklardır. Açık Radyo'yu başından beri izleyen. 60 gün boyunca yayının tamamını, 24 saatlik yayının tamamını Açık Radyo 99 Depremlerine ayırdı. Depremi gün ve gün izledi. Bölgeye arkadaşlar gönderdi. Ona da ayrıca belki bu program içinde de değinebiliriz.
ARDİM için üretilen sesler.
Ö. M: Evet, Aziz Bey de burada tam bir telsiz gibi çalışmaya çalıştık o sıralarda.
G. E: Evet, biz tabii bugün stüdyoda bu programı yapan dört kişiyiz. Nazan Cömert. Aziz Şasa, Nuray Aydınoğlu hocamız ve ben Gürhan Ertürk. Fakat bunun dışında ekibimiz, sizin geri kalanları da var. Argun Yum, Elvan Cantekin, Muzaffer Tunca, Buğra Çelik. Onlar İstanbul dışında oldukları için stüdyoya gelemediler. Bu kayda iştirak edemediler. Ama onlar da ekibimiz içinde ve biz hem stüdyo hem de internet üzerinden her yayına topluca katılmaya çalışıyoruz. Arkadaşlarımızın zamanları müsait olduğu takdirde.
Ö. M: Evet onun için de biraz efsanevi tabirini de kullanmak istedim. Çünkü çok bir kurum adeta halini almış durumda Altın Saatler programı. Bundan da Açık Radyo yapımcılarından biri olarak büyük bir gurur duyduğumu bir kez daha söylemek isterim. Yani radyoların özel bir işlevi var olduğunu daha ilk 1999 depremi sırasında öğrendik. Özellikle ben Aziz Bey ile de tanıştıktan sonra bulunana kadar. önemli olduğunu öğrendim. Çünkü enkaz altında kalınca, o zamanlar cep telefonu da yoktu. Vardı da çok işlevsel değildi galiba. Çok büyük bir zorluk çekti ulaşmaya çalışanlar, kurtarma ekipleri ve de gönüllüler özellikle. Bir de günümüze getirecek olursak, bunu bir kez daha gördük. 6 Şubat depremlerinde de, Antakya merkezli depremlerde de çok önemli kayıplarımız, bizzat Açık Radyo'nun şeyinden açık sitenin o zamanki internet sitesinin yönetim kurulunda olan Tülin Danış'ı mesela kaybettik Antakya'da Devlet Hastanesi'nde ve şarjının bittiğini gördük.
Ali Danış da burada kurucularımızdan o da yönetim kurulu üyelerimizden bir selam ve başsağlığı dileyerek söyleyelim.
Açık Radyo'nun, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından, karasal yayınının iptalinin üzerinde pek durulmadı ama muazzam bir eksiklik yaratabileceğini açıkçası düşünüyoruz. Bunu Açık Radyo'yu savunmak için falan söylemiyorum. Kesinlikle son derece önemli bir işlev. Pili bitince bitiyor akıllı telefonlar. Sağır telefonlara dönüşüyorlar.
G. E: Bir de bütün afetleri takip eden saatlerde, hatta günlerde cep telefonlarını kullanmak mümkün olmuyor. Çünkü yoğunlaşmayı karşılayacak bir altyapı yok. Ve böyle bir altyapı kurmanın maliyeti de çok yüksek.
Ö. M: İşte evet onun için de biraz da sizden bir kez daha bu işlev yani radyoların karasal yayın yapan radyoların deprem gibi büyük felaketlerde ve Türkiye gibi özellikle de deprem ülkesi kabul edilen ülkelerde ne kadar büyük bir işlevi olduğunu bir kez daha konuşma fırsatı bulduk bu vesileyle diye ben burada gevezeliği bırakayım.
G. E: Hemen arkadaşlara geçmeden önce bir şey daha söylemek istiyorum. Şimdi hatırlarsınız, valilikler, belediyeler afet radyoları kurdular. Fakat bu afet radyolarının afetler döneminde etkili olması mümkün olmadı ve olamazdı. Neden? Çünkü sürekli yayını olan ve afete karşı duyarlılığı olan radyolar hemen dinlenmeye başlıyor. Çok enteresandır. Afet dönemlerinde insanlar hemen radyoyu aramaya başlıyorlar. Açık Radyo’yla ve bugün tabi ki Apaçık Radyo’yla temas kurmaya çalışıyorlar ve onu dinleyerek bütün bilgilere ulaşmaya çalışıyorlar.
Aziz Bey, Türkiye Radyo Amatörleri Cemiyeti bir önceki başkanı olarak, çok yakın tarihte görevi bıraktı ama 1961'den beri devam eden bir kuruluştan bahsediyoruz, siz ne dersiniz?
A. Ş: 62 senesinden beri. Bizim adımızda şimdi radyo bir genel jenerik şey. Telsiz yayını ile ilgili kablosuz yayını ile ilgili jenerik bir şeydir. Uluslararası terimdir. Bizim yaptığımız iki yönlü haberleşmedir. Karşılıklı iki istasyon konuşur. Açık Radyo’nun yaptığı tek yönlüdür. Doğrudan doğruya topluma direkt bilgi aktarımı konusunda. Ki esas çok önemli bir rolü de odur. Yani biz sahada taktik haberleşme dediğimiz, yani saha yönetimi konusunda rol alırız. Fakat saha yönetimi, yani saha sürecinde elde edilen bilgilerin, bir takım uyarıların şeye aktarılması. Topluma aktarılması ki, demin konuştuğumuz, Gürhan hocanın bahsettiği şey de odur. Yani en büyük sıkıntı odur. O bilgi giderse paniği önlersiniz. Yani halkın paniğe kapılmasını önleyecek en önemli enstrüman rdyo yayındır. Çok enteresandır. Mesela Japonlar ki bugüne kadar yaşanan bütün büyük depremlerde Japon ekipleri geldi. Japon gönülleri geldi. Bunlardan bir tanesi yanında bir tane FM vericisi, radyo vericisi ve de bolca miktarda alıcı getirdi. Radyo cihazı getirdi ve dağıttı onu. Yani şu anda mesela Japon konsolosluğunun afete hazırlık şeyinde projesinde İstanbul'da o var. Bir tane açıkta bekletiliyor hazırda. Bir tane radyo vericisi ve bir şey olduğu zaman oradan kendi vatandaşlarına bilgi aktarımını o şekilde yapmayı planlıyorlar. Bunu biliyoruz. Bu tabii enteresan bir olay. O anlamda Açık Radyo'nun doğrudan doğruya karasal yayında bu şeyi yapıyor olması çok büyük bir hizmet. Yine 17 Ağustos. Bizim ilişkimiz 17 Ağustos'ta başladı. Hatta ilk başta ben biraz böyle mesafeli durdum. Radyo deyince bir an tabi normal bildiğimiz medya şeyleri gibi zannettim. Çok da hani işin belki sansasyon yönü şeye çıkar falan diye beklerken baktım hiç öyle değil. Ondan sonra o gün bugün. Yani 17 Ağustos'tan beri ki herhalde bir on on beş. Şöyle bir ay sonra başladı. 17 Ağustos'tan bir, bir buçuk ay sonra bizim ilişkimiz başladı. Ve o gün bugün de ben elimden geldiği kadar katkıda bulunmaya çalışıyorum ve zevk alıyorum. Şimdi şöyle halkı bilgilendirme noktasını şey yaptık ki önemli fakat Açık Radyo'nun yaptığı bence çok önemli başka bir şey var. Başka bir hizmet var. Bir kere müthiş bir şey birikti. Altın Saatler müthiş bir deneyim birikimi sağladı. Yani burada aslında bu konuda akademik çalışma yapacaklar için bile önem taşıyan bir şey oldu. Bilgi havuzu oluştu. Bu bilgi havuzunun belki biraz daha iyi tanıtılması lazım. Yeterince yararlanıyordur inşallah insanlar. Çok ciddi orada bir şey var. Bir bilgi birikimi var. Bu anlamda ben hakikaten çok değer veriyorum.
Ö. M: Evet bir anlamda da arşiv. Yani açıkladığınız ses arşivi özellikle son derece... ...bizim de iftihar ettiğimiz çok kapsamlı bir şey. Bunun ne kadar hayat kurtarabileceği ve ne kadar yerinde müdahaleler yapabileceği yapmakta ne kadar yararlı olabileceğini de bizzat denedik yani şeyde 1999'da da 6 Şubat 2 sene önceki depremlerinde de.
G. E: Evet Nazan'a sözü verelim.
N. C: Bilgiye erişim acil dönemde tabii çok hayati önem taşıyor ama afet öncesi dönemde de çok önemli. Biraz evvel bahsi geçen hafıza konusundan baktığımız zaman o arşiv aynı zamanda bir hafızanın canlılığını da sağlayan bir şey. Çünkü Türkiye'de ve dünyada gündem çok hızlı değişiyor. Ve çok çabuk unutuyoruz. Yani kurumlar ve bireyler olarak. Böyle bir hafızanın bu kadar uzun süreli olarak gündemde tutulması hakikaten çok önemli. Bir de tabii Türkiye'de özellikle afet, risk ve çevre konularında uzmanlaşmış bir basın yok. Yani magazin veya spor gibi hep programlarda da dile getirdiğimiz. Bu konuda bu kadar uzun süre, uzun soluklu ve sadece daraltılmış, sınırlandırılmış konular değil de konunun tüm aktörlerini ve tüm boyutlarıyla ele alan bir program. Ve bir radyonun varlığı bu açıdan da çok önemli. Çünkü gündem çok hızlı değiştiği için hep aynı konuları, aynı uzmanlarla, aynı aktörlerle konuşuyoruz. Ama özel olarak böyle bir programın, böyle bir radyonun ve farklı programlarda da bu konuyla ilişkili konuların gündeme getirilmesi çok önemli diye düşünüyorum ben de. Siz ne dersiniz Nuray Hocam?
N. A: Ben Açık Radyo'ya 99'un tam tarihi hatırlamıyorum ama 1999'un sonlarına doğru veya 2000'lerin başı olabilir. Aslında misafir olarak katılmaya başladım. Bir müddet sonra ekibin içinde buldum kendimi. O zaman ekip küçüktü. Bilebildiğim kadarıyla sadece iki kişiydiniz.
G. E: Çok doğru.
N. A: Argun Yun ve Gürhan Ertürk. Üçüncü kişi ben oldum. Ondan sonra giderek büyüdük ve Gürhan Bey'in belirttiği gibi şu anda yedi miyiz?
G. E: Sekiz.
N. A: Tabii çeşitlilik de arttı. Çeşitli konularda uzman arkadaşlarımız katkıda bulunmaya başladılar. Ben kendi çapımda depremlerin ve yapıların deprem davranışı konusunda medyada maalesef büyük bir bilgi kirliliği var. Ben kendi misyonumu o bilgi kirliliğini bir nebzede olsa giderme olarak tanımladım ve o konuda programa katkıda bulunarak dinleyicilerimizin, yurttaşlarımızın Bu konuyu daha bilinçli olarak değerlendirmeleri konusunda ve bilgi eksikliğini ve bilgi kirliliğini önleme doğrultusunda elimden geleni yapmaya çalıştım. Yani şaka maka 25 sene geçti. Ama büyük bir zevkle bu işi yapıyoruz hepimiz öyle. Gerçekten bu işe başlamadan aslında böyle bir radyo programcısı demiyorum da hani radyo programına katkıda bulunmayı hele bu konuda pek düşünmezdim ama gerçekten hayatımın önemli bir parçası oldu. Onun için de çok mutluyum.
Ö. M: Ben de müsaadenizle bir şey ilave edeyim. Yani bu bilgi kirliliğini önleme misyonu diyelim. Bu bence çok son derece doğru bir teşhis koydunuz bu program içinde ama tümü, Açık Radyo'nun bütün programları içinde geçerli bu. Sabahlıktan başlayan, ondan sonra Açık Gazete ile devam eden ve pek çok, müzik olsun, başka konularda her şey aslında bu hakikati aramak, hele bunun gözden kaybolduğu bir dönemde muazzam bir bilgi kirliliği var, giderek artan bir şekilde onu önlemek gibi bir beklemediğimiz bir misyonla kendimizi bulduk. Sizin de çok isabetle söylediğiniz gibi tam da bu programda bunun ispatlanmış halini görüyoruz yani.
G. E: Ben hemen bir çok yakın örneğe değinmek istiyorum. Kartalkaya Grand Kartal otelindeki yangın sonrasında medyanın durumuna ilişkin dikkat edilmiştir mutlaka. Dinleyicilerimiz birçok kanalı izliyorlar. Hemen bir suç kimde kampanyası başladı. Ve bu enteresan bir şekilde birkaç gün boyunca da birçok televizyon kanalında, çeşitli makalelerde, yazılarda ve haberlerde üzerimde durulan konulardan birisi oldu. Benim çok şaşırdığım örneklerden birisi televizyon kanallarından biri hemen olayın gecesinde Bolu Belediye Başkanı'nı davet etti ve İstanbul'daki stüdyoda iki saat boyunca suç onda mı bunda mı tartışması yapıldı. Ben buradan hareketle Açık Radyo'nun o dönemde ilk 99 depremleri döneminde Aykut Bayaka, hocamızın rahmetli Aykut Bayaka ve Tınastitiz Bey'in katkılarıyla Açık Radyo için belirlenmiş olan yayın ilkelerini afet döneminde yapılacak yayınlarda dikkat edilecek noktaları bir yayın ilkeleri başlığı altında topladık. Onları önümdeki belgeden okumak istiyorum. Olumsuzlukları, olmazları, umutsuzlukları değil gayreti, dayanışmayı ön plana çıkartacağız. Gün hesap sorma günü değildir. Acı ve üzüntümüzü kuvvete dönüştürme çabası içinde olacağız. Morali ve katılımı arttırmayı hedefleyeceğiz. Bireysel davranış yerine birleşmeleri, kollektif hareketleri teşvik edeceğiz. Doğru bilgiye ulaşmak ve doğru bilgilendirmeyi sağlamak amacıyla bilginin kaynağına ilerleyeceğiz. Doğrulatmadığımız bilgilere inanmayacağız ve yaymayacağız. Paniği önlemek için bilgiyi gizlemek yerine sorunları çözümleriyle birlikte ifade edeceğiz. O gün bugündür hem Altın Saatler programının hem Açık Radyo'daki programların temel prensipleri, temel ilkeleri olduğunu çok açık bir şekilde ifade edebiliriz.
Ö. M: Evet. Ben bir de ufak bir ilavede daha bulunayım izninizle. Yani Aydın Engin'i de burada rahmetle yad etmenin tam zamanı duyar duymaz kendisi bu olayı. Ve bir takım engellemeler de başladı hemen. Şuraya girilemeyecek, burası polisin bilmem ne gibi şeyler filan. Onların hiçbirini dinlemeyip kendi programının mikrofonunu da alıp, Fırladı gitti ve bütün aktivistlerle, bilginin kaynağına ulaşacağız sözünün ta kendisini yarattı. Ve bütün 22 ay boyunca her gün yayın yaptık. Kendi programı çerçevesinde. Onu hasretle ve rahmetle anıyorum.
G. E: Evet, kayıtları da hala elimizde ve ara ara yayınlıyoruz bunları. Çok önemli.
Ö. M: Şimdi nasıl devam edelim?
G. E: Belki Özdeş soru soracaktır veya söyleyecekleri vardır. Onu da alalım.
Ö. M: Burada tabii bu kadar deneyimli isimler varken 99'da bir çok genç yaşta birisi olarak ben bu iki durumu kıyaslayabilecek durumda değilim. Dolayısıyla aslında sizlere yine sözü bırakmış olayım.
A. Ş: Şöyle, tabi 6 Şubat'a tekrar gelirsek. Aslında maalesef şöyle; 1999 öncesinde de bizim deneyimimiz var. 19992 Erzincan depreminde başladık. Ondan sonra bütün süreci, aşağı yukarı bütün olaylarda çalıştık. Bütün olaylarda gözlem yaptık ki bence o gözlemler ışığında sürekli kendimizi geliştirdik. Yani çalışmalarımızı geliştirdik ve bugüne geldik. 6 Şubat'ta biz sıfırıncı dakika diye bir tabir vardır. Sıfırıncı dakikada itibaren bizim sistemlerimiz hepsi çalıştı. Adıyaman'da yoktuk. Yoktuk çünkü Adıyaman'da yoktuk. Yani Adıyaman'da gönüllümüz yoktu. Şimdi var. Aslında Doğu Anadolu'da hala eksiğimiz var. O eksikleri tamamlamak için, ki biz aslında kamuoyuyla da bir yandan çok yoğun bir iş birliğimiz var. Yani biz çözüm ortağıyız. Mesela Afet Haberleşme Grubu'nda çözüm ortağıyız. Orada maalesef uzun bir müddet her şeyi teknolojinin çözeceği gibi bir şey yapıldı. Yanlış varsayımla hareket edildi. Bu 6 Şubat'ta öyle olmadı. Yani aslında bir grup çalışmasının, yani bir kaynak analizinin, kaynak analizi çerçevesinde çalışılması gerektiği en nihayet anlaşıldı. Yani hep kamudan bekleniyordu. Kamudan bekleniyordu. İşte o toplum temelli şey, toplum temelli yaklaşıma en nihayet 6 Şubat sayesinde geldi. Keşke daha önce gelinseydi. Daha önce gelinseydi belki 6 Şubat'ta yaşanan. O dehşet belki o kadar büyük olmazdı. Daha küçük çapta atlatılırdı olay. Ama bundan sonrası için hiç olmazsa öyle bir şey olacak diye daha ümitliyim.
Ö. M: Hayati bir noktaya da temas ettiğinizi düşünüyorum. Çünkü yerel toplumun özellikle orada asıl haciyayı yaşayan ve yaşamakta olan toplumun içine katılmadığı bir çözüm sadece devletten ve üst düzeydeki şeylerden beklemek kadar yanlış olamaz ki bu yanlışların yapılmaması için de Açık Radyo'nun programlarının elden gelen gayreti gösterdiğinde söyleyebiliriz. Değil mi Gürhan?
G. E: Evet. Ve biz aslında şöyle de bir noktaya geldik. Senaryo değişmiyor bir türlü. Yani 99 depremlerinde ortaya çıkan problemler, ondan sonraki depremlerde, sellerde, orman yangınlarında. Ve son olarak 6 Şubat depremlerinde ve tabii ki en son Kartalkaya otel yangınında ortaya çıkan sorunlar, problemler birbirine çok benziyor. Bunun kök nedenleri üzerine tartışmak, araştırmak, bu konuda çalışmalar yapmak yerine insanlar gelip geçici bir takım noktaları ön plana çıkartarak, özellikle medyadan bahsediyorum tabi, işi çözdüklerini veyahut da konuya açıklık getirdiklerini düşünüyorlar. Ama bizim geldiğimiz ve mutabakata vardığımız Altın Saatler ekibi olarak bir konu var. O da toplumdan ciddi bir talep olmadığı ve bu talep yönetenleri etkilemediği takdirde işimizin hakikaten çok zor olacağını düşünüyoruz.
Ö. M: Çözülemiyor o zaman.
G. E: Çözülemiyor.
Ö. M: Açıkça gördük yani 6 Şubat depremlerinden sonra da orada çalışan grupların, yerel gruplarla o kadar çok programa kulak vermiş oldum ki, Altın Saatler'de, oradaki aktivistlerin ve yerel halkın yaptığı çabaları her boyutuyla yansıtma imkanı bulmaya çalıştık yani.
A. Ş: Şimdi talepten bahsettiğimiz zaman, talebin olması için bir farkındalık olması lazım. Problem şurada kaynaklı bence. Toplumda daha hala bir farkındalık tam anlamıyla yok. Onun için talep de olmuyor. Yani taleple birlikte aslında bu sürece nasıl katılım sağlanabileceği konusunda da bir yol göstermek lazım. Ki şu anda yavaş yavaş o başladı. Aslında bugün yani bu toplum tabanını Bir hareketin başladığında, mesela bizim yakında diş hekimleri odasıyla yaptığımız şey gibi, çalışma gibi. Yani yavaş yavaş bu örnekler artarsa, toplumun evet beklentisi var ama ne yapabileceğini de anlatmak lazım. O şekilde belki ilerlenebilir diye düşünüyorum.
Ö. M: Topluluk radyosu demek de bu demek zaten.
G. E: Evet, aynen böyle. Bizi konuk ettiğiniz için çok teşekkürler.
Ö. M: Biz çok teşekkür ederiz. Topluluk Radyosu'nun ne olduğunu bir kez daha sizinle beraber olmakla yaşamaya devam ettik. Biz asıl teşekkür borçluyuz. Sağ olun.
N. C: Teşekkürler.